Konseriniz esnasında üçümüz İtalya'da olmadığımızdan, size bununla ilgili bazı sorular sormak istiyoruz. İlk olarak, Avrupa turunuz nasıldı?
TEO: Çok eğlenceliydi! Gerçekten uzun zamandır Milan'ı ziyaret etmek istiyordum, bu nedenle bu bir hayalin gerçekleşmesi gibiydi! Ve ben bununla ilgili gerçekten çok mutluyum.
SAM: Ah! (Milano'yu ziyaret etmek) neden hayalindi?
TEO: Milano, Moda Haftası için çok ünlü ve Milano dünyanın moda başkenti olduğu için. Ah! İngilizce'de iyiyim! Kendime hayret ettim! (Ç/N: İngilizce cevap verdiği için böyle demiş.)
SAM: Şimdiye kadar yaptığımız turlardan çok farklı olduğundan, Avrupa gerçekten iyiydi. Bilmiyorum. Avrupa'da çok özel bir atmosferi olan bir şeyler var. Adeta bana evi hatırlattı, bu nedenle gerçekten bunu sevdim. Ve tüm bu ülkelerde ilk seferimizdi, bu yüzden harikaydı. Avrupalı hayranları ilk defa görmek harikaydı. İyi bir zaman geçirdiğimizi düşünüyorum. Yun, senin için iyi miydi? İyi miydi?
YUN: Gerçekten... En güzel hayranları gördüm.
SAM: Avrupa olduğumuz bütün zaman (boyunca), geniş gözlü bir köpek yavrusu gibiydi.
Turun en iyi ayağı hangisiydi? İtalya'yı söylemezseniz kırılmayacağız.
SAM: Hayır, ama ne biliyor musunuz? Çünkü gittiğimiz her ülke her zaman farklıdır bu nedenle hangi ülkenin en iyi olduğunu söyleyemeyiz. Ama İtalya Avrupa'daki ilk şovumuz olduğundan ne bekleyebileceğimizi bilmiyorduk. Bu denli harika bir şovdu ve Yun'un söylediği gibi gerçekten herkes güzeldi.
YUN: Ben gerçekten özellikle İtalya'yı sevdim.
TEO: Gerçekten havalı bir şey vardı! Tamamen takım elbise giymiş bir adam bisiklete biniyordu. Bunu Kore'de göremezsiniz.
SAM: Güneş gözlükleri vardı ve bizim böyle "Vav!! Bu çocuk gerçekten havalı!!" olduğumuzu hatırlıyorum.
Çalışan: Milano'da oldukça normal.
SAM: Anlıyorum, burada olsaydık, insanlar bize sanki deliymişiz gibi bakardı.
İtalya'da ilk seferiniz miydi? Ve konser nasıldı?
SAM: Evet, hepimiz için ilk... ve konser, küçük olduğunu hatırlıyorum. Küçük bir mekan ve oldukça küçük kapasite, ama bazen biz bunu seviyoruz. Daha küçük bir mekan aslında herkesi görebileceğimiz ve herkesle konuşabileceğimiz anlamına geliyor. Büyük bir konseriniz olduğunda bazen çok konuşmak zor oluyor. Konser çok eğlenceliydi ve herkesin çok samimi olduğunu hatırlıyorum.
YUN: İtalya, bizim Avrupa'da ilk konserimizdi; bu yüzden endişeliydik, (nasıl) bitireceğimizi bilmiyorduk. Ama gerçekten çok iyi geçti, hayranlarla iletişim kurmakta herhangi bir sorun yaşamadık ve çok eğlendik.
SAM: Dürüst olmak gerekirse, bana göre, insanların bizi görmeye geleceğinden bile emin değildim.
Çalışan: Ama oldukça büyük bir uluslararası hayran kitlesine sahipsiniz.
SAM: Evet, ama bu bile büyük bir sürpriz. Güney Amerika'ya gittiğimizde, binlerce insanın bizi göremeye geldiğine hayret ettik. Bu stüdyoda olduğumuz bütün zaman boyunca, sadece müzik yaptık. Dışarıda neler olduğunu bilmiyoruz.
YUN: Dışarıda yağmur yağdığının bile farkında değiliz.
SAM: Çünkü daima müzik yapıyoruz. Bu yüzden iyi anlamda olsa da, (binlerce insanın bizi görmeye gelmesi) çok çok şaşırtıcıydı.
İtalyan/Avrupalı hayranlar Korelilerden farklı mı?
SAM: Avrupalı hayranların etrafımızda çok gergin göründüğünü sezdik. Koreli hayranlar bazen buralarda bekler ve bizimle rahatça konuşurlar. Ama Avrupalı hayranlar çok ... görünüyor.
YUN: Dikkatli?
Çalışan: Aslında LedApple ile röportaj yaptığımızda, onlar bize aynı şeyi söyledi. Avrupalı hayranların sevdikleri sanatçılarla etkileşim kurmaya alışkın olmadıklarından böyle davrandıklarını düşünüyoruz. Çünkü sevdikleri sanatçıları rahatsız etmek istemiyorlar. Eğer dışarıda bir ünlü görürseniz, gerçekten onların yanına gidemezsiniz çünkü özel yaşam çok önemli. Avrupalı hayranlar sadece özel yaşamınızı ihlal etmemeye çalışıyorlar.
SAM: Evet, biz bu hisse kapıldık. Sanırım tek farklılık buydu. Tüm dünyadan hayranlarla ilgili tek şey, sadece, hepsi gerçekten iyi insanlar gibi görünüyorlar, bu bizim için harika bir şey.
Milano'da konserde çaldığınız şarkılardan en sevdiğiniz hangisiydi? Ve herhangi bir unutulmaz anınız var mı?
SAM: İtalyanca bir şarkı yapmayı denedik. Hangisi olduğunu hatırlayamıyorum. Youtube'da izledik ve biraz dinlediğimizi ve (şarkıyı söylemenin) neredeyse imkansız olduğunu hatırlıyorum. Çok zordu. Ne yazık ki İtalyanca bir şarkı yapamadık. Bana göre, her konser yaptığımızda, herkesin bizimle şarkı söyleme eğilimi göstermesinden, çıkış şarkımız "How Nice It Would Be" daima benim favorim olmuştur. Bizim yazdığımız bir şarkı ve sizin şarkınızı birileri size söylediğinde bu harika bir duygu.
YUN: Henüz yayınlamadığımız "Can I Kiss You?" şarkısı. Özellikle bunu seviyorum!
SAM: Ah! Doğru! Bir kaç ay önce yazdığımız bir şarkı ve henüz kimse duymadı. İlk defa İtalya'da yaptık/çaldık ve harikaydı. Önce şarkıyı nasıl söyleyeceklerini onlara öğrettik, böylece şarkıda eşlik edebildiler.
TEO: Unutulmaz anı... Her zaman iyiydi. Ben en çok...pizza yemeyi, spagetti yemeyi sevdim. Bunu konserden daha çok sevdim. Pizza yemek istiyorum.
SAM: Ben de.
Çalışan: İtalyan pizzayı sevdiniz mi? Kore'de yediklerinizden çok farklı, değil mi?
SAM: Bayıldım.
TEO: Tarif etmenin bir yolu yok. Tadı çok farklı.
SAM: İnce.
TEO: Ve bir sürü peynir var.
SAM: Gerçek peynir!
Çalışan: Peynir değil! Mozzarella!
SAM: Memleketim Londra'da, bir kafe sahibi olan tanıdığım yaşlı bir İtalyan adamın her zaman mozzarella dolu kasesi vardı. Bu bana evi hatırlattı.
Hiç İtalyanca kelime öğrendiniz mi ve herhangi birini hatırlıyor musunuz?
SAM: Kayıttan önce söylediğim gibi, "Telefon numaranı alabilir miyim?" (demeyi) öğrenmeye çalıştım ama şimdi unuttum.
Çalışan: İtalya'da kullandın mı? Telefon numaralarını (öğrenmek) için bazı kızlara sordun mu?
SAM: Çok gergindim ve...sokaklarda yürürken biraz çekim yaptık...ve bunu üzerinde denemek istediğim çok fazla güzel kadın vardı., ama çok uzunlardı. Benden daha uzun! Ve kendimden utandım. Çünkü bana yukarıdan bakacaklarını/beni küçümseyeceklerini düşündüm. Konserde hayranlar üzerinde denedim, ve hepsi bunu sevmiş görünüyordu. Tüm hatırladığım "numero", yani sanırım sadece "Sen bana numara" dersem, anlamaları gerek.
Çalışan: Kesinlikle anlarlardı!
SAM: Anlıyorum, kelimelere bile ihtiyacın yok. Sadece vücut dili.
Çalışan: Doğru, doğru!
SAM: Başka ne vardı? "Bellissimo, bellissima" hatırlıyorum.... Biri erkeksi olmalı ve biri kadınsı olmalı, ama hangisinin hangisi olduğunu hatırlamıyorum. (Ç/N: Bellissimo, bellissima: İtalyanca güzel demek.)
Çalışan: "Bellissima" kadınsı iken "Bellissimo" erkeksi.
YUN: "Bello, bellina"
Çalışan: "Bellina" çok tatlı ve şirin, daha çok bebeklerde kullanılır.
SAM: Doğru, doğru! Şimdi hatırlamaya başlıyoruz. Sanırım bizim için bu uzun bir zaman önceydi, neredeyse bir ay önceydi.
YUN: Kendimiz için bazı İtalyanca isimler de uydurduk.
SAM: Gerçekten?
YUN: Evet...Leonardo...
SAM: Doğru! Yun Leonardo'ydu, Teo? Seninki neydi?
TEO: Hatırlamıyorum...
SAM: Hadi şimdi hemen bir (tane) uyduralım! Raffaello! Ninja Kaplumbağalar! Leonardo, Raffaello ve ben...
Çalışan: Michelangelo
SAM: Ah! Haklısın! Michelangelo!
Milano'da kısa konaklamanız sırasında, gezme şansı yakaladınız mı? Gezdiyseniz, en çok neyden zevk aldınız?
SAM: Dürüst olmak gerekirse çok fazla zamanımız yoktu, çünkü bir sonraki gün doğruca Paris'e uçtuk. Ama merkeze yakın bir yerde çekim yapıyorduk ve bu, gerçekten ünlü moda caddesi vardı.
Çalışan: Monte Napoleone mu? Via Torino mu? Duomo'ya yakın mıydı? Milano'nun merkezindeki büyük katedral mi?
SAM: Evet! Evet!
Çalışan: O zaman Corso Vittorio Emanuele'di!
SAM: Parke taşlı sokağı vardı... Gerçekten çok güzel! Ve orası daha önce bahsettiğim güzel bayanları gördüğüm yerdi. Dürüst olmak gerekirse, gördüğümüzün hepsi bu çünkü çok meşguldük.
Şimdi, sizi daha iyi tanımak için biraz daha şahsi (şeylere) gelelim. Neden grubunuz "Lunafly" diye adlandırılıyor? Ve "moon/ay" yerine "Luna"nın İtalyanca bir kelime olduğunu biliyor musunuz?
SAM: Tam olarak ne olduğunu biliyorum! Teo her zaman gerçekten bunu güzelce açıklar!
TEO: "Luna" "moon/ay" anlamına geliyor, değil mi? Bazı insanlar aya bakar ve bir çok duyguya maruz kalırlar. Biz bu duyguları almak, onları şarkılarımıza koymak ve insanların onları dinlemesini istiyoruz. "Lunafly" diye adlandırılma (sebebimiz) bu.
SAM: Ya da bu çok uzun sürdüğünden, yalnızca "Fly to the Moon/Aya uçmak" diyebiliriz.
Çalışan: Biz aslında anlamının bu (Aya uçmak) olduğunu düşündük.
SAM: Her zaman böyle açıklıyoruz ama uzun sürdüğü için sadece "Aya uçmak" diyerek sonlandırıyoruz.
TEO: Ben çok uzun sürmedim, (açıklamam) çok kısaydı.
SAM: "Luna"yı kullanma nedenimiz, okulda Latince öğrenmeye alışkın olmam.
YUN: Daha sonra, yeterince güven kazandığımızda, ismi "Solefly" ile değiştirmeliyiz.
[ya da "Güneş" için "sol" ve "sole" İspanyolca ve İtalyanca kelimeler olduğundan; "Solfly", "Fly to the Sun". Üzgünüm ama arka plandaki gürültü yüzünden, Yun'un hangisini söylediğini çıkaramayız.]
"Lunafly"ı seçmeden önce, aklınızda herhangi başka bir isim var mıydı?
TEO: Sam's brother.
[Kendini kaybetmiş kahkahalar]
SAM: Biz çıkış yapmadan önce, açıkçası, bir ismimiz yoktu. İsmimiz olarak insanlar bizi bir şeyler (diyerek) çağırmak zorunda kaldı, değil mi? Bu yüzden ismimiz "Sam's brothers"dı.
Çalışan: Gerçekten mi?
SAM: Evet, gerçekten!
YUN: Sam's brothers!
SAM: Çok utandırıcıydı. Aslında bu isim altında Hongdae'de bazı konserler yaptık. Wow. Gelmiş geçmiş en kötü isim. Ve başka bir yönetmen bizi "Salamander" diye çağırmak istedi. Korkunçtu.
YUN: Lütfen!
Çalışan: Doğru seçimi yaptınız.
SAM: Haklısın?! "Sam's brothers" ve "Salamander"dan daha iyi. Bir salamander (semender) ile bir logo bile yaptık. Çok tuhaftı... Hepimiz "Hayır! Lütfen!" dedik.
Daha gençken, bir idol/sanatçı olacağınızı hiç hayal eder miydiniz?
TEO: Tabii ki hayır!
SAM: Ne düşündün?
TEO: Bilim adamı.
SAM: Bıyıklı bir çılgın bilim adamı
YUN: Ben de bilmiyordum, bunun hakkında hiç düşünmedim.
TEO: Ben...iyi bir baba...olmayı da düşündüm.
[Daha fazla kendini kaybetmiş kahkaha]
Çalışan: O zaman bu yola nasıl başladınız?
TEO: Sıkıldığım için, eğlenceli bir şeyler yapmak istedim.
YUN: Müziği sevdiğim için.
SAM: Yun gitar çalmaya başladı; Teo, piano... Hepimiz bireysel olarak kendi kendimize başladık, ve sonra şanslı bir şekilde bu şirkette karşılaştık.
YUN: İyi bir şanstı.
SAM: Kesinikle iyi şanstı!
**Röportajın ikinci kısmını okumak için tıklayınız.**
*Blogdan yazı çıkarmak veya alıntı yapmak kesinlikle yasaktır.*
Türkçe Çeviri: BlueRain@Lunafly Turkey
Milano'da kısa konaklamanız sırasında, gezme şansı yakaladınız mı? Gezdiyseniz, en çok neyden zevk aldınız?
SAM: Dürüst olmak gerekirse çok fazla zamanımız yoktu, çünkü bir sonraki gün doğruca Paris'e uçtuk. Ama merkeze yakın bir yerde çekim yapıyorduk ve bu, gerçekten ünlü moda caddesi vardı.
Çalışan: Monte Napoleone mu? Via Torino mu? Duomo'ya yakın mıydı? Milano'nun merkezindeki büyük katedral mi?
SAM: Evet! Evet!
Çalışan: O zaman Corso Vittorio Emanuele'di!
SAM: Parke taşlı sokağı vardı... Gerçekten çok güzel! Ve orası daha önce bahsettiğim güzel bayanları gördüğüm yerdi. Dürüst olmak gerekirse, gördüğümüzün hepsi bu çünkü çok meşguldük.
Şimdi, sizi daha iyi tanımak için biraz daha şahsi (şeylere) gelelim. Neden grubunuz "Lunafly" diye adlandırılıyor? Ve "moon/ay" yerine "Luna"nın İtalyanca bir kelime olduğunu biliyor musunuz?
SAM: Tam olarak ne olduğunu biliyorum! Teo her zaman gerçekten bunu güzelce açıklar!
TEO: "Luna" "moon/ay" anlamına geliyor, değil mi? Bazı insanlar aya bakar ve bir çok duyguya maruz kalırlar. Biz bu duyguları almak, onları şarkılarımıza koymak ve insanların onları dinlemesini istiyoruz. "Lunafly" diye adlandırılma (sebebimiz) bu.
SAM: Ya da bu çok uzun sürdüğünden, yalnızca "Fly to the Moon/Aya uçmak" diyebiliriz.
Çalışan: Biz aslında anlamının bu (Aya uçmak) olduğunu düşündük.
SAM: Her zaman böyle açıklıyoruz ama uzun sürdüğü için sadece "Aya uçmak" diyerek sonlandırıyoruz.
TEO: Ben çok uzun sürmedim, (açıklamam) çok kısaydı.
SAM: "Luna"yı kullanma nedenimiz, okulda Latince öğrenmeye alışkın olmam.
YUN: Daha sonra, yeterince güven kazandığımızda, ismi "Solefly" ile değiştirmeliyiz.
[ya da "Güneş" için "sol" ve "sole" İspanyolca ve İtalyanca kelimeler olduğundan; "Solfly", "Fly to the Sun". Üzgünüm ama arka plandaki gürültü yüzünden, Yun'un hangisini söylediğini çıkaramayız.]
"Lunafly"ı seçmeden önce, aklınızda herhangi başka bir isim var mıydı?
TEO: Sam's brother.
[Kendini kaybetmiş kahkahalar]
SAM: Biz çıkış yapmadan önce, açıkçası, bir ismimiz yoktu. İsmimiz olarak insanlar bizi bir şeyler (diyerek) çağırmak zorunda kaldı, değil mi? Bu yüzden ismimiz "Sam's brothers"dı.
Çalışan: Gerçekten mi?
SAM: Evet, gerçekten!
YUN: Sam's brothers!
SAM: Çok utandırıcıydı. Aslında bu isim altında Hongdae'de bazı konserler yaptık. Wow. Gelmiş geçmiş en kötü isim. Ve başka bir yönetmen bizi "Salamander" diye çağırmak istedi. Korkunçtu.
YUN: Lütfen!
Çalışan: Doğru seçimi yaptınız.
SAM: Haklısın?! "Sam's brothers" ve "Salamander"dan daha iyi. Bir salamander (semender) ile bir logo bile yaptık. Çok tuhaftı... Hepimiz "Hayır! Lütfen!" dedik.
Daha gençken, bir idol/sanatçı olacağınızı hiç hayal eder miydiniz?
TEO: Tabii ki hayır!
SAM: Ne düşündün?
TEO: Bilim adamı.
SAM: Bıyıklı bir çılgın bilim adamı
YUN: Ben de bilmiyordum, bunun hakkında hiç düşünmedim.
TEO: Ben...iyi bir baba...olmayı da düşündüm.
[Daha fazla kendini kaybetmiş kahkaha]
Çalışan: O zaman bu yola nasıl başladınız?
TEO: Sıkıldığım için, eğlenceli bir şeyler yapmak istedim.
YUN: Müziği sevdiğim için.
SAM: Yun gitar çalmaya başladı; Teo, piano... Hepimiz bireysel olarak kendi kendimize başladık, ve sonra şanslı bir şekilde bu şirkette karşılaştık.
YUN: İyi bir şanstı.
SAM: Kesinikle iyi şanstı!
**Röportajın ikinci kısmını okumak için tıklayınız.**
*Blogdan yazı çıkarmak veya alıntı yapmak kesinlikle yasaktır.*
Türkçe Çeviri: BlueRain@Lunafly Turkey
0 yorum:
Yorum Gönder